30 Kasım 2012 Cuma

BEN YAPTIM

Sevgili dostlar el emeği göz nuru bir iş yapmayalı o kadar çok olmuştu ki.Arkadaşımın evinde gördüğüm etamin portre beni inanılmaz heyecanlandırdı ve ben iki öğretmene iki hediye diye yola çıkarak başladım etamin işlemeye.
Etamin Atatürk portresi yapmak için öncelikle internette biraz dolaştım.Google'a yazdığınızda size bir sürü seçenek sunuyor.Ben de beğendiğim iki modelin örneklerini çıkardım.
Öncelikle Yalova'da etamin bulmakta zorlandım.Ama sonra hobi dükkanlarından birinde simli krem etamin buldum.Üzerine kahverengi iple işlemeye başladım.

 

Kağıt üzerinde görünen model etamin üzerinde belirmeye başlayınca geröekten kendi yaptığıma kendim hayran oldum.
 
 
 
Satış bloğum olan www.advestiyer.blogspot.com web adresinden satışa sundum.Ellerime sağlık:))

29 Kasım 2012 Perşembe

HANIMLAR İÇİN ÖNEMLİ BİLGİ!!!!!

AMAN SAKIN TEKRARLAMAYI UNUTMAYIN..DÜZENLİ YAPILDIĞI ZAMAN İŞE YARIYORMUŞ ÇOK..

geçmiş olsun birader


selam okuyucu!
naber?
ben hastalıktan geberiyorum.

gebermek derken,
laf olsun diye değil.
canım burnumdan çıkıyo.

ama bu postu aman da çok hastayım
diye dert yanmak
veya havalar da çok değişti sami,
bi öyle bi böyle diye
geyik yapmak için yazmıyorum.

sayfamızın kurucusu,
kutsal umayımız
aynen benim gibi
ço hastamış.

(burda aynen benim gibi diye belirtmemin sebebi,
benim de bi geçmiş olsuna muhtaç olmamdır.
ve muhtaç olduğum kudret
takipçilerin asil klavyelerinde mevcuttur.)

kendisine burdan
aman da ne güzel hasta olurmuş
aman da ateşi mi varmış
ablası ablası hemencik iyileşsin şeklinde
hasta nazlamaları rica ediyorum.


çünkü engin hayat tecrübelerimden
(23 yaşındayım, evet.)
edindiğim bilgiye dayanarak söyleyebilirim ki
gribin tek tedavisi
nazlanmaktır!


anne çorbası gönderin efendim,
kalın çorap gönderin,
yün içlik gönderin.
ya da dua edin bi an önce,
tüm hastalar şifa bulsun.
 
dünya büyülü bi yer olsun.
son olarak güzellik kraliçesi edasında
zarif zarif sağ elimi kaldırıp
on derece açıyla sağa sola bükerken
peace world diyorum.

(bkz: sayfanın saygınlığını düşüren
laubali yazar)

hapşu!





 

25 Kasım 2012 Pazar

Motorrrr 1...2...3

İçimden çok pis küfür etmek geliyor şimdi.
Lan tekrar başa mı sarıyorum,hop dur ,ne yapıyoruz deyip stop'a basasım var.Ah şu körolasıca kin tutamama   tarafım...
Eski sevgilim bana geri dönmeye çalışıyor.
Başta bir üzerime düşmeler filan...sonra nasıl olsa bu kız bizimdir diye alttan alta laf kaymalar filan...
meğer ben farkında olmadan ne kadar çok incitilmişim,hakarete uğramışım. Ben onu iyi dinliyormuşum,pek iyi insanmışım filan..insanlığım batsın..Senden sonra bir ilişkiyi yürütecek durumum kalmadı..Yok ya yok işte !  Şöyle çevremde adam akıllı biri yok ki. Benim hayatımda biri var,görüşmeyelim desem.Hayatımda biri olmadıkça onun  da koltukları kabarıyor.Hayatımda biri mi var desem acaba ? Belki var dedikçe şöyle doğru düzgün ,boyum boyuma posum posuma ,huyum huyuma ,zevki zevkime biri çıkar ,ne dersiniz ?
Alıklaştım yine ha.Bir kere görmezlikten gelmiştim.Tamam dedim artık umudu kesti benden.Bugün bir baktım mesaj atmış.İster döv ister söv ,seni çok özledim diye.
İnan artık kalbimde hiçbir şey hissetmiyorum ona karşı.Düşün öfke bile duymuyorum.Ama incitilmişliğim aklıma geldikçe ona karşı nötrleştim de aslında.Konuşasım da gelmiyor.O beni kırdı ama ben onu kırmak istemiyorum.Benim mizacıma ters.Biri beni kırdıysa ben de seni kırdım ,oh diyemiyorum.O da bunu biliyor ya ,dayanıyor ha bire.Üç defa mesaj atmış.Cevap vermedim.Vazgeçer ,dur bakalım !

O böyle yaptıkça,çevremden de ha bire yok mu birileri dedikçe sinir oluyorum.Sanki dünyaya tek evlenmek için geliyoruz.Nasip bu işler ,ciddi meseleler.Olmasa da olmuyor.Hem ben daha çok gencim.28 ne ki ,değil mi ama:-)))Önümde bir sürü yapmam gereken şey var.Belki eşim ilerde kıskanç olur ! Aman dağlara taşlara dilimi ısırayım,öyle olursa bekarım iyiyim yani.Gezmeme de gidiyorum,eğlenmeme de gidiyorum...Ama diğer tarafım sevgilim olsa da beraber gitsek hiç fena olmaz diyor...şeytansa dürtüyor beni 'aman olunca görüyoruz,ne arkadaşlarınla bir yere gelmek ister,ne sinemaya gidebilirsiniz.tiyatro mu ,o taraklarda bezi olmaz,kulübe mi gideceksiniz habire gözünün içine baka baka sarhoş olmanı ,senle alay etmeyi bekler ,laf arasında kibirlenir filan ,hep şikayet hep dırdır,insanlardan nefret ediyorum cümleleri,çarşıya çıkınca suratı asmaları '
Ayyy yok kalsın,sinirim geldi yine,ben böyle tek başıma pek mutluymuşum :-)))  

24 Kasım 2012 Cumartesi

Bencilliğin son noktası!

Tumblr_lh1fqoxbki1qfmhzb_large
    Evet bencilliğin son noktasına ulaşmış bi pislik olduğumu açık açık söylemeseler bile çeşitli imalarda bulunur tüm sevdiklerim.Eee zaten benim de bu konuda en ufak bi itirazım yok.Bi arkadaşımla alışverişe çıktık ve ikimizde aynı anda aynı elbise askısına dokunduk,ilk etapta mükemmel bir stratejiyle,en masum yüz ifadesine bürünerek ''aa bebeğim lütfen sen dene,benim için sorun değil almasam da olur'' diyerek pası karşı tarafa atarım.O da bir iki nazlandıktan sonra elbiseyle beraber deneme kabinine doğru yol alır,arkasından sinsice gülümser planımı tıkır tıkır uygulamaya koyarım.Kabinden bi heyecanla çıkan arkadaşım ne de olsa ''kadındır'' ve her türlü olumsuz fikirden etkilenmeye müsaittir ve ne kadar fit ne kadar zayıf olursa olsun fiziğinden memnun olmadığı su götürmez bi gerçektir.Hal böyle olunca yüz ifademdeki hafif bi kararsızlık onu caydırmak için yeterli olacaktır.''Hımm bilmem ki,yani elbise çok güzel ama sanki basenlerini biraz büyük gösterdi,hayır bebeğim yani üstelik sende basen bile yok hayret demekki ben giyseydim ne kadar kötü görünürdüm iyiki denememişim'' dememle birlikte o elbise anında çıkarılır ve askıdaki yerini alır ta ki arkadaşımdan ayrılır ayrılmaz benim tekrar aynı mağazaya gelişime kadar geçen süreye dek.

***

    Felaket kilo aldığım dönemleri ele alalım mesela,yoğun ve zorlayıcı bir diyet süresinden geçiyorum ve tamamı incecik kızlardan oluşan bi arkadaş grubuyla yemeğe çıktıysak,o gece kimsenin iştah açıcı yemeklerden tatma gibi bir lüksü olmuyor ne yazıkki.Buluşmanın ilk dakikalarından itibaren,senaryosunu kendi yazdığım nice ibret dolu şişman hikayeleriyle deyim yerindeyse incecik çıtırların beynini tecavüz ediyorum.''Sibel'i biliyosunuz hani halka ilişkiler departmanında çalışan şu balık etli kızcağız,öküz sevgilisi geçen gün kıza kilosuyla ilgili imalarda bulunmuş zavallı kız salya sümük yanıma gelip dert yandı,ee malum erkekler insafsızdır azıcık kilo alsan gözü etrafta salınan incecik kızlara kayar.Yoo şimdiki zayıflığına aldanmayacaksın şekerim bak bana bi kaç ay önce inceciktim nasıl oldu da bu kadar şiştim anlamadım,işte bi defadan bi şey olmaz diye diye vaziyet ortada.''Sonuç;beni kocaman açılmış gözlerle hayretler içinde dinleyip,yutkunarak önündeki menüyü evirip çevirip en sonunda ''ben bi Akdeniz Salata alayım'' diyen çıtır arkadaş grubumla geçirdiğim zafer dolu bi akşam yemeği!

***

    Aynı bencillik toplu fotoğraf çekimleri esnasında da kendisini göstermekte.Kazık kadar adamlarla onlarca fotoğraf çektirip kimseye çaktırmadan suratımın şapşık gibi çıktığı fotoğrafları tek hamle tek dokunuşla silecek kadar bencilim evet.Fotoğrafta Hale,Duygu,Ceyda ve niceleri güzel mi çıkmış hiçç umrumda değil.Fotoğrafta kendime bakarım ben arkadaş! Güzel ve fotojenik çıkmışsam tamamdır,o fotoğrafı her türlü sosyal mecrada paylaşabilir,afiş yapıp sokaklara bile asabilirler ama en ufak bi kusurum varsa kimseye çaktırmadan hopp silinir o fotoğraf sonrasında da ''aa ben yanlış bi şey yaptım galiba bi düğmeye bastım ama biri şuna baksın'' der ve sinsice köşeme çekilirim.Aynı durum sevgilimle çektirdiğimiz fotoğraflar için de geçerli ama zavallı sevgilim bu durumdan haberdar ondan saklayacak halim yok.Adamın ağzı yüzü mü kaymış,suratı ablak gibi mi çıkmış,gözleri canavar gibi kırmızı kırmızı parlamış mı hiçç umrumda değil önemli olan ben güzel görüneyim.Maksat görenler kız fıstık gibi ama oğlan şaşı,kız taş gibi ama oğlan göbekli desinler,egom tavan yapsın.Bencile bak sen dediğini duyar gibiyim evet inkar etmedim ki başından beri söylüyorum ben sinsi,pislik bir bencilim!
 
***Öpücük: Sürekli mutsuzluktan yakınıp mutlu olduğu ilk saniyede mutluluğun tadını çıkarmak yerine bakalım bu mutluluk ne kadar sürecek diye hayıflanan şizofrenik tek canlıya ''KADIN'' denir!

23 Kasım 2012 Cuma

don't speak..

bu,
her anını birlikte geçiren
iki insanın masalıymış.
 
birbirlerinin dostu olmayı başarabilmiş
iki insanın.

bir varmış bir yokmuş değil,
onlar hep birlikte varmış.
ama her güzel şey bitermiş,
sebebin arkasına "hayat"ı sığındırarak.


bi gün,
biri vazgeçmiş.
diğeri görmezden gelmeye çalışmış,
"it looks as though you're letting go
and if it's real
well i don't want to know" diyerek.


ama şu hayatta görmezden gelinebilecek
en son şey
vazgeçilmekmiş.

ne konuşulursa boşunaymış,
"konuşma" demiş.
"açıklama, ne söyleyeceğini biliyorum.
acıtıyor."

gerekçelere, bahanelere ihtiyacı yokmuş.
incinmiş,
tek bildiği buymuş.
kibar davranmaya çalışması,
"biliyorum, iyisin sen, boşver" demesi
hep numaraymış.

incinmiş,
çok kez.
anlatmaya çalıştığında
dinlememişler.
ve artık ağzından çıkan tek söz
"konuşma"ymış.

 zaman hep yaralarının kapanmasını engellemiş.
başkalarına gelince
acıların üstünü örten zaman,
ona gelince delik deşik etmiş.
tıpkı başkalarına karşı
çok kibar, centilmen, düşünceli olan insanların
ona gelince zehirden beter olması gibi.

 
incinmiş.
bu;
bi yandan ağlarken
bi yandan dimdik durmaya çalışanın şarkısıymış,
ve keşke olmasaymış..


nefes aldırmayan şöyle bir versiyonu varmış,
boğazına düğümler düğümler ve düğümler oturtan:

 
bir de glee versiyonu..

 

keşke olmasaymış.
böyle şeyler.
hiç.
 
 

22 Kasım 2012 Perşembe

Seramik resimler

Biliyorum burada tek hobi  şeyleri paylaşan benim herhalde :)
Size erkek arkadaşımın ablalarına yaptığım seramik resimleri göstermek istedim.Daha önce kendi resmimizi yapmıştım.Çok beğendiler kendilerine de istediler


3 kardeş 


1 sorum olacaktı..

 Evet sadece 1 tek sorum var ve kendi blogumda değil de burada sormamın da tek bir nedeni.Çünkü hepimiz kadınız değil mi?Aramızda gençler ve onlardan biraz daha gençler,evliler ve henüz başını derde sokmamışlar var.:)Herkesin söyleyecek birşeyleri vardır diye düşünüyorum çünkü ben artık kendi kendime söylediklerimle işin içinden çıkamıyorum ve sorun bende diye düşünmeye başladım.


Bekarsanız evli olduğunuzu varsayın,evliyseniz kendinizi düşünün lütfen.

Haftada/ayda kaç gün kendi annenize ve/veya kayınvalidenize gidiyorsunuz ya da gitmek doğaldır?

Sonucu merakla bekliyor olacağım...

21 Kasım 2012 Çarşamba

Radikal Girişimler





Tiyatro emelim için başka bir koldan saldırmaya karar verdim.

Bilenler biliyor,benim işim okul okul gezip diyar diyar dolaşıp oraya sahneyi kurup çocuklara tiyatro heyecanını yaşatmak.Umarım onlar da aldığım keyfi alıyorlardır.Umarım onlar zaman zaman ekibimde ters düştüğüm noktaların eksikliğinden pay almıyorlardır.

Şimdi çocuk tiyatrosu yetişkin tiyatrosuna benzemez.Çocuk tiyatrosu,her cümleni tartmak,her hareketini değerlendirmek,onları oyuna dahil etmek ,onların da gelişimlerini,tabiatlarını gözlemek demek...Ve daha bir çok itina demek...
Dünyanın en keyifli işidir aynı zamanda. Çünkü hiç kimse sizi işinizi yaptığınız için alkış tutmaz,imza istemez.Öğretmen bile olsanız sizi kimse ders verdiğiniz için alkışlamaz,imza istemez,
-oo ne güzel ders anlattı kadın
Şak şak şak !
-Bak duvara ne güzel hücre çizdi !
Bravoooo deyip ıslık öttürmez !
 .Oysa tiyatrodaki insan ne yaparsa yapsın dünyanın en illet oyununu da oynasa çıkmıştır ya sahneye,o alkışlanır sahte bile olsa!Bir süre sonra insan alkışları bile değerlendirebiliyor inanın bana !




Konuya nerden mi geldim , dediğim gibi ben tiyatro ile daha doğrusu çocuk tiyatrosu ile haşırneşirim.Şimdiye dek hep çocuklarla ilgili çalışmalara katıldım.Sivil toplum kuruluşlarında ,okullarda bir çok eğitimim ve çalıştırmalarım oldu.Şimdiye dek kendim ittire kattıra,okuyarak,duyarak,araştırarak,izleyerek kendimi geliştirmek için çabaladım.Ama bu artık bana yeterli gelmiyor.Bulunduğum muhit de bu tür şeyler içinde çok kısır kalıyor.Yani övünmek gibi olacak biraz ama düşünün şehrimde nerdeyse kendini bu alanda yetkinleştirmeye çalışan insan benim.Onlara göre öndeyim ,ama kendi standartımda eksik bir şeyler var hala.İleride yapmak istediklerimle karşılaştırıp değerlendirince şu an ki konumum aşağılarda kalıyor kendi nazarımda.
hadi bir şekilde eğitmen bulayım,bir yer kiralayayım desem tiyatro söz konusu olunca  maddi birikimin  de olmuyor.Bu konuda annem ve kardeşim destekçi.Babam taraflı değil.Şimdiye kadar hep kendi yağımla tuzumla kavruldum.Onun taraflısı olmadığı bir görüş için yardım da istemiyorum,beklemiyorum.
Böyle olunca ben ufaktan ufaktan burdan uzamak istiyorum.Yani adam akıllı bir iş bulup hayat kurup bir yandan ileride yapmayı düşündüğüm hayallerim için bir kenara para koymak istiyorum.Şu yıllarımı boşuna geçirmek istemiyorum.
Bir yandan işime gideyim arta kalan zamanda hafta sonunda ya da akşamlarında bunlar için açılan kurslara,eğitimlere gideyim.Zamanımı dolu dolu geçirmek istiyorum.Eve döndüğümde 'çok şükür şunu da yaptm bugün 'demek istiyorum.Kendime,geleceğime ,hayatıma değer katmak istiyorum.Kendi isteklerim ,hayalim ,hedeflerim ,kendi istediğim hayatım için !

Şimdi cv lerimi gönderebileceğim yerlere gönderiyorum.araştırmaya devam ediyorum.Zorlu bir sürece ,radikal bir değişikliğe girmek istiyorum.Canım belki çok acıyacak ama sonunun buna değeceğine inanmak istiyorum.Tabi bununla beraber uyumlu bir ev arkadaşı ve evde lazım ama.Dur hele şimdi bir işimizi bağlayalım..Belki şimdilik bir akraba yanı olabilir...


bizim sezon da bitmek üzere zaten,
bu riski şimdi almazsam hiçbir zaman alamam..
şu an ki çizdiğim yolda kolay bir yol değil,
ağlarım zırlarım ama yapacağımı yaparım.Güçlü olduğuma da inanıyorum.
şu 2013 diyorum artık bana uğurlu gelse iyi olur...buna ihtiyacım var...

bu yazıyı artık iç dökme mi alırsınız öneri mi yaparsnız,iş ilanı mı söylersiniz hatta teklif mi edersiniz iş ,bir alternatif mi verirsiniz bilmem ,

benim bu yazıyı yazmaya ihtiyacım ,bir de kızlarla paylaşmak....

iyi şeyler duymak istiyor insan....  

20 Kasım 2012 Salı

semmma altını çizdi - elif şafak..aşk


Aşk'ın hiç bir sıfata ve tanımlamaya
ihtiyacı yoktur.
başlı başına bir dünyadır aşk.
ya tam ortasındasındır,
merkezinde.
ya da dışındasındır, hasretinde.
affedicilik.
geliyorsa şayet elinizden,
ki gelmeli,
kusur etti mi kocanız,
ki edebilir,
ne yapıp edin, affedin. (12)
 
 
ellacığımızın tüm yaşamı,
kocası ve çocuklarından ibaretti.
kaderin zorluklarına tek başına
kafa tutacak ne bilgisi vardı ne tecrübesi.
hiçbir zaman risk almayı bilmezdi. (14)


hangi asırda yaşıyorsun?
şunu kafana sok bir kere,
bir kadın aşık olduğu erkekler evlenmez.
baktı bıçak kemiğe dayandı,
bir tercih yapması lazım,
o zaman tutar
iyi baba ve iyi koca olacağını tahmin ettiği
sırtını yaslayabileceği adamı seçer.
anladın mı?
yoksa aşk bugün var yarın yok
cici bir histen ibaret. (23)


coşmuştum.
iyi paraydı doğrusu.
bu cinayeti işlersem,
uzun seneler rahat edecektim...
...derviş ya da başkası,
bu şartlar altında
herkesin canını alabilirdim (44)


adam ağır ağır yaklaştı kuyuya,
eğildi baktı ta dibine.
"Şems, cancağızım" dedi fısıltıyla.
"orada mısın yoksa?"
yanıt vermek için ağzımı açtım ama
dudaklarımdan tek bir ses çıkmadı.
adam daha da eğildi
 ve dikkatli gözlerle taradı kuyunun dibini.

ilk başta karanlık sulardan başka birşey göremedi.
sonra birden aşağıda,
bir fırtına sonrası ummanla sallanan,
sallandıkça ummanı andıran bir sal misali
avare avare suyun yüzünde gezinen elimi seçti.
ardından,
yukarı bakan bir çift gözü farketti.
dolunaya bakıyordu gözlerim,
ta kuyunun dibinden. (47)


kabuğunda uçamazsın.
korkmadan kır yumurtanı,
selamete uçacaksın..  (65)


bir uçurtma misali rüzgarda savruk,
başına buyruk,
hür, hafif,
ve bir o kadar mesut.. (82) 


şems'e dedim ki;
"bak, ipekböceği kozadan çıkarken
alın teriyle ördüğü ipeği
yırtıp parçalar.
bu yüzden çiftçiler ya ipeği seçer
ya ipekböceğini.
ikisini birden koruyamazlar.
çoğu zaman ipekböceğinin canını alırlar.
bir tek ipek mendil için bilir misin
yüz ipek böceği can verir." (111)


baktım, uzun kara saçlarını kazımış.
şaşırdım ama ne ben sebebini sordum,
ne o anlattı.
bir tek şey söyledi:
"bu hikayede benim payım
ipekböceğininkine benzer.
rumi ipektir, ilmik ilmik örülecektir.
vakit tamam olunca ipeğin bekası için
ipekböceğinin ölmesi gerekir." (111)


nuh tufanı kırk gün sürdü.
sular her yeri kapladı ama aynı zamanda
birikmiş tüm kirleri sildi
ve hayata yeniden başlama fırsatı verdi.
islam tasavvufunda kırk sayısı
bir mertebe aşmak için sarf edilen zamanı,
manevi uyanışı temsil eder.


bilincin dört temel safhası vardır,
her birinde on derece mevcuttur ki
toplamda kırk eder.
hz. isa kırk gün çölde çile çekti.
hz muhammed peygamberlik çağrısını
kırk yaşında işitti.
budha ıhlamur ağacının altında
kırk gün tefekküre daldı.
ve tabii şems'in kırk kuralını da unutmamalı. (151)


hançerden keskindi kara bakışları.
kollarını iki yana açaral kaldırdı
ve sokağın ortasında öylece dikiliverdi.
sanki sadece beni
ve peşimden gelen konvoyu değil,
zamanın akışını durdurmaktı niyeti.
birden tüm bedenim ürperdi,
yüreğimden bir yıldız kaydı sanki. (199)


rahmetli eşiniz burada, yanımda.
elimi tutuyor,
beni konuşmaya teşvik ediyor.
koyu kahve badem gözleri,
çillenmiş yüzü,
uzun sarı bir elbisesi var (220)


tebrizli şems evimize geleli beri
kafam öyle karışıktı ki
hz meryem'e her zamankinden
daha fazla hasretim. (227)
 
 
şeriat der ki;
"seninki senin, benimki benim."
tarikat der ki;
"seninki senin, benimki de senin."
marifet der ki;
"ne benimki var ne seninki"
hakikat der ki;
"ne sen varsın ne de ben" (230)


şems omzunun üstünden bana baktı.
rahattı, belli ki
kendine inancı tamdı.
cübbesinin yenini sıvadı,
kollarını suya daldırdı
ve başladı şadırvandaki kitapları
tek tek çıkarmaya.
hayretten küçük dilimi yuttum.
zira sudan çıkardığı her kitap kupkuruydu. (254)


şems eğildi, bir avuç toprak aldı.
parmakları arasında ufaladı.
sonra yerdeki kırık bir dala uzandı,
kalktı,
meşe ağacının etrafında
genişçe bir çember çizmeye koyuldu.
çember tamamlanınca kollarını
semaya kaldırdı.
sanki görünmez bir elin
kendisini harekete geçirmesini bekliyordu.
ardından esmayıhüsnayı sayarak
başladı çemberin içinde dönmeye.
önce ağır ağır, rikkat ve dikkatle;
sonra kendisinden geçerek,
hızlanan bir ezgiye eşlik edercesine,
insan üstü bir kudretle döndü, döndü.
tüm kainat ve cümle yıldızlar
ve dahi ay da onunla semaya durdu. (256)


tuhaf bir kimyası vardı margot'un.
yaratıcı fikirler, sivri eleştirilerle doluydu.
cesur, bağımsız ve asiydi.
ama aynı zamanda
kristal bir çiçek gibi narindi.
bir bakmışsın,
olmadık bir sözden incinmiş, kırılmış.
kendi kendime söz verdim,
onu dış dünyanın hoyratlığından da,
kendi içimdeki yıkıcı damardan da
koruyacaktım. (263)


her hakiki aşk,
umulmadık dönüşümlere yol açar.
aşk bir milad demektir.
şayet aşktan önce
ve aşktan sonra
aynı insan olarak kalmışsak,
yeterince sevmemişiz demektir.
birini seviyorsan;
onun için yapabileceğin en anlamlı şey
değişmektir! (339.)
 

otuz sekizinci kural:
yaşadığım hayatı değiştirmeye,
kendimi dönüştürmeye hazır mıyım diye sormak için
hiç bir zaman geç değil.
kaç yaşında olursak olalım
 başımızdan ne geçmiş olursa olsun,
tamamen yenilenmek mümkün.
tek bir gün bile
bir öncekinin tıpatıp tekrarıysa,
yazık. (400)
 
 
 
 
 

Sendromlara farklı bir bakış

Bacım;
eğer tıbbi bir yazı okumayı umuyorsan vazgeç,sendrom nedir, kime denir, merak ediyorsan vazgeç.Yok vazgeçmeden okuycam diyorsan da sonra bana " nasıl yanlış bilgiler vermişsin,insanları yanlış yönlendirmişsin" falan diye çemkirme,baştan uyardım bak!

Bu sadece aşağıdaki tüm sendromlardan muzdarip olduğunu düşünen bir kadıncağızın klavyesinden dökülenlerden ibaret.

Hala benimleysen,başlıyorum...







Polikistik over sendromu (PCO):
-33 yaşına gelmiş ama hala 15 yaşındaki bir ergen misali sivilcesi eksik olmayan,
-"su içsem yarıyor","benim kemiklerim iri","bu göbek değil,gazım var" şakacıklarının mucidi,
-"aaa senin adetin 28 günde mi geliyor,ne kadar erken öyle?normali 45-60 gün değil mi?"diye geçen kadınsal sohbetlerdeki şaşkın,
-"tırnak sefadan,saç cefadan,kıl vefadan uzarmış" kafiyeli uydurmacasının vefakar dişi kişisi
muhtemeldir ki PCO'dan muzdariptir.
Bu kişi her adet döneminde çektiği sancılar nedeniyle düz duvara tırmanmayı başarabilir,içtiği ağrı kesicilerle ilgili değme bilimadamlarına ağrıkesicinin etkileri,yanetkileri,doz aşımı gibi konularda konferans verebilir niteliktedir.
Hamile kalmayı istediğinde yaşadığı her hayalkırıklığını bu sendroma bağlayabilir.
Ultrasonda gördüğü sabun köpüğü gibi kistcikler onun hem cezası hem de vücudunun bir parçasıdır.Yani ne yardan,ne serden...

Stockholm Sendromu:
Eskiden bir çalışma hayatı olmuş ama artık olmayan,genellikle bir veya daha fazla da çocuk sahibi olmuş,hayatını çocuğunun yemeği,uykusu,kakası,eğitim-öğrenimi,evinin temizliği,çamaşırı,ütüsü,kocasının yemeği,uykusu,kakası,eğitim-öğrenimine adamış kişi bu sendroma yakalanmıştır.Aslında derin bir tuzağa düşmüş ve eve hapsolmuştur.Kocasının,evinin,çocuğunun kölesidir ama rutin işlere kendini öyle kaptırmıştır ki başka bir hayatı doğru bulamaz olmuştur.Rutinin bozulmasına şiddetle karşı çıkma,başkalarının hayatıyla,kocasıyla vs. ilgili eleştirilerine asabiyetle yaklaşma eğilimindedir.
Sendrom adını dünyanın en güzel,refah düzeyi en yüksek şehirlerinin birinden almıştır ki sendrom sahibi kişi de evini,hayatını öyle sanmaktadır.

Pazartesi Sendromu:
Çalışan kişilerde Pazartesi işe gitme düşüncesi nedeniyle böyle bir sendrom olduğunu düşünülse de aslında evhanımlarında da görülmektedir.Bütün haftasonu kayınvalideydi,akrabaydı,kocasının özel işleriydi deyip koşturan,bazense yine kocası istiyor diye onunla gezip tozan Stockholm sendromu sahibi kişi pazartesi gelince yine güvenli bölge olan "ev" sınırlarına döner ve rutin işlerine kavuşur.Ancak haftasonunun verdiği rutinin dışına çıkmışlık durumu ve er kişinin haftasonu özen ve başarıyla kirlettiği ev yeniden temizlenmeyi beklemektedir.Üstelik pazar alışverişi yapılmıştır ve taze sebzeler tazeliklerini kaybetmeden pişirilmek zorundadır.Hem haftasonu mahmurluğu,hem ev temizliği,hem yemek işi sendroma sokar dişi kişiyi.

Huzursuz bacak sendromu:
Genellikle kadınlarda görülmesinin tek sebebi vardır o da adında saklıdır zaten.Kadınlar gibi birşey yokken,herşey sütlimanken huzursuzluk çıkaran,"rahatsız" bir sendromdur bu da.Kişi tam uykuya dalacağı sırada o lanet bacak kıpırdamak ister.Gerersin,uzatırsın,bükersin.Bu sırada uyku gözlerinden akmaktadır.Yeniden uykuya dalarsın.Ama tam daldığını sandığın anda yeniden bir gıcıklık,bir içten gelen tepki ile bacak denilen o kesilip atılası organ gözün seyirmesi gibi seyirmeye başlar.Uykundan uyanırsın o huzursuz duyguyla ve gerinme,kıpırdanma ihtiyacı hissedersin.Kalkıp iki yürüsen daha iyi olacak gibi gelir ama kalkamazsın çünkü uyku tatlıdır.Bu durum ya uykuya galip gelip kalkıncaya ya da huzursuzluğa galip gelip uyuyuncaya kadar devam eder.

Tüm bunlara PMS(premenstruel sendrom), 2 yaş sendromu gibi eklemeler yapılabilir.Ancak şimdilik benden bu kadar.
Hala benimleysen bitiriyorum...

Sendromsuz günler,geceler dilerim hepiciğinize:)

Cupcakekli Ahşap Boyamalar

Beni takip edenler ahşap boyama kursuna gittiğimi bilirler.Yapmaktan zevk aldıklarımıda sizlerle paylaşmak istedim.Cupcake hastası biri olarak herşeyimi cupcakeli yapıyorum:)









GELME

 
Biliyor musun bugün sabah sabah sen geldin aklıma.
Gözyaşım aktı mahmur gözlerimden.
Yoo rüyamdada görmedim seni.
Üşüdüm.
Kalbim inledi.
Kalbimin sesini duydum sabah sabah.
Acı içindeydi.
Ses veremedim kalbime.
"Unut artık" diyemedim.
Sesim soluğuma karıştı.
Yutkundum.
Boğazımda ki düğümde asılı kaldı.
Boğuldum.
Bu sabah sen nerde uyandın?
Yanında kim vardı?
Yoksa sende aynı şekilde mi uyandın?
Aklına ben mi düştüm?
Sabah sabah seni nerden buldum...
Ağlamayacağım işte.
Yapmayacağım bunu kendime.
Özledim evet özledim.
Büyük harflerle özledim hem de.
Çığlık çığlığa özledim.
Ama var git, gelme ömrüme.
Kanattığın kalp hala yaralıyken sen doz aşımı olursun bana.
Ölürüm.
Gelme.
Fikrime bile.
 
 
Sevda/Yalova/20.11.2012

18 Kasım 2012 Pazar

Karnımız tok diye menüye bakmayacak mıyız?

Tumblr_m4wbizpq351r72w9qo1_400_large
     Göz çapkınlığı diye bir olay var ki,hayatta herkesin başına en az üç,dört kez gelmiştir.Evli olabilirsin,kör kütük aşık olduğun bi sevgilin olabilir,hatta bu sevgili antik çağ heykelleri gibi kusursuz bi fiziğe,tipe de sahip olabilir ama bu durum senin göz çapkını olmanı engelleyemez.Aldatmak-aldatılmak herkesin korkulu rüyası bu noktada hemfikiriz sanırım ama bu durum etrafta dolanan ilik gibi yakışıklılara,taş gibi kızlara bakmamıza engel olmamalı.Kim çıkıp da karşıma ''hayatımda birisi varken asla yakışıklı bir erkeğe ya da güzel bir kadına dönüp bakmam'' derse alnını karışlarım.Ben bile önümden fıstık gibi bi hatun geçince baştan aşağı süzüyorken,bakmadığını iddia eden adamın erkekliğinden şüphelenirim bu kadar net.Ya da herifin biri ''adonislerime gel bebeğim'' bakışlarıyla önünden geçerken oralı bile olmadığını söylüyorsan işte ben buna gelmiş geçmiş en büyük palavra derim.

***

Göz çapkınlığı herkesin yaşadığı bi olay dedik,doğaldır dedik diye bu ''herkes'' kavramını o kadar da geniş düşünmeyin.Ufak tefek ayrıntılarla bu konudaki kuralları hatırlatmakta fayda var.

 
Göz çapkınlığı kimler için doğumla başlayıp ölene kadar devam eden temel bir haktır?

*Benim sevgilim olmadığı müddetçe yakışıklı,kaslı,romantik,işinde gücünde,akıllı,zeki,çevik tüm erkekler bu haktan yararlanabilir.



*Bu erkeklerden herhangi birisi benim sevgilim olduğu anda tüm hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılacaktır.

 

*Bütün kadınlar bu hakka sahiptir ancak benim avlanma alanımın sınırları dahiline girdikleri anda bu anlaşma bertaraf edilecektir.


 
*Sevgilimin eski manitalarının hepsi gönüllerince göz çapkınlığı yapabilirler,sevgilime yaklaştıkları anda yaşama ve nefes alma hakları da dahil tüm hakları ellerinden alınacaktır.

 

Artık bu konuda bi sorunumuz kalmadığına göre Üç günlük dünya,doyur gözünü Leyla! diyor hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.



***Öpücük:Biten ilişkinin ardından gördüğün rüyaların %70'inin ağzına sıçması gibi bir durum var maalesef!



17 Kasım 2012 Cumartesi

Biraz dedikodu..


Selam kızlar!
Arayı açtık bu aralar biraz farkındayım ama yoğundum birkaç haftadır. Biraz son zamanlardan bahsedeyim azıcıkta dedikodu yapalım. :)
Cafe işletiyoruz biz eşimle İzmir'de Küçükpark'ta. Ege'de okuyanlar falan bilir Küçükpark'ı. Neyse biraz eleman sıkıntısı yaşadık son zamanlarda bende yoğun bir şekilde çalışıyordum o yüzden fazla zaman ayıramadım buralara.  Aynı zamanda yemek serviside yapmaya başladık artık mutfağı falan genişlettik, tadilat vs.. ve eşimden başkada şef yoktu neyse bulduk  gün önce. Doğum gününü kutladık, canım benim o da çok yoruldu bu aralar.
20lik dişim yine cozuttu antibiyotik kullanıyorum bitince sanırım çektirmek zorundayım ama çoook korkuyorum :/

Kurban bayramından beri kayınvalidemlere gitmeye fırsat bulamamıştık cidden kafede eleman olmayışından dolayı dün gittik uzun bir aradan sonra o kadar derdidin arasına yine 'güne gelmedin' lafları sokuldu, ihmal edilmedi gülümsedim geçtim. :)
Kardeşim ayrı bir cins. Ege - Gazeteciliği kazandı geldi bu sene, vizeler başladı hala adapte olabilmiş değil. Aklı fikri İstanbul'u kazanan kız arkadaşında, İstanbul'a gitmekte. Yemek paralarını bile harcamıyor biriktiriyor salak deli ediyor beni bu aralar. Her gün yeni bir şey çıkartıyor. Öss ye gircekmiş İstanbul'u kazancakmış vs vs daha bir ton şey. Tabi annemlere anlatamıyordur e bende anlatamıyorum her şeyi üzülmesinler diye, her şeye evham yapıyor kadıncağız.
Bumerang ödülleri açıklandı bu arada bende ilk 10'a giren şanslılardanım ÇATI KATI olarak. Oy veren herkese çok teşekkür ederim gerçekten çok mutlu oldum! İşin ilginç ve komik tarafı ise insanlar.. İlk 10'a girenlerin açıklandığı haberi ve altındaki yorumları okursanız dediğimi anlayacaksınız. Tamam şimdi herkes kazanmak ister orda sıralamaya giremedin diyede kendi çapında arıza yapmana ve diğerlerini kötülemene ne gerek var? Sanki onlar sana bir şey yapmış gibi.. Çok komiğime gidiyor yani bu olay haksız mıyım? Hatta az önce biriside benim bloguma yorum yaptı 'bu site 1. olursa jüriler kördür' diye.. (Burada) Kimmiş neymiş göremeyeyim diyede profilini sınırlamış bu şahsiyet. ) İstemesem yayınlamam yorumu ama ibret olsun diye ve komik geldiği için yayınladım. :)
Ayrıca haberde yapılan yorumlardan anladığım kadarıyla da hiç kimse yarışmaya katılırken kategorilerin gereksinimlerini de okumamış. Örneğin benim katıldığım kategori 'En tarz blog' kategorisiydi ve şöyle yazıyor :
En Tarz Blog
Sitede kullanılan görsellerin içerikle uyumlu bir biçimde bütünleştiği, tema tasarımıyla ve uyumlu renk kullanımlarıyla dikkat çeken, ziyaretçilerine kolay ve rahat bir okuma olanağı sunan, özgün, yaratıcı tasarıma sahip, site menüsünde anlaşılır ve kolay kullanım sağlayan siteleri kapsar.
Haberi görmek için buraya tık.
Örneğin 'ziyaretçilerine kolay ve rahat bir okuma olanağı sunan' kısmı .. Ben boşuna mı kategori kategori ayırdım yazılarımı yukarıda, yazdıkça bir de onları güncellemeyle uğraşıyorum ediyorum
Demem o dur ki kimse bunları okumamış, sadece kategori İSİMLERİNE saplanıp kalmışlar bir de bilip bilmeden, bakıp incelemeden hemen peşin hüküm..
İşin özü şudur ki kızlar insanlar kendi istedikleri olmayınca başkalarına bok atmaya, laf sokmaya ve kendisini alakadar etmeyen her şeye burunlarını sokmaya bayılıyorlar, ama sadece kendilerini komik duruma düşürüyorlar. Olay bu yani özetle. Siz ne dersiniz?

16 Kasım 2012 Cuma

Dikkat Dikkat Bu yazı yorumlara açıktır:))

Selam millet,
iyisiniz afiyettesiniz inşallah umarım dilerim(herhalde galiba sanursam'ın kendimce çevrilişi:))

bana soracak olursanız... diye uzar gider bu deyiş, mektup gibi.

millet,
size bir şey danışmaya geldim bu kez.aslında danışmam gereken üç durum var.yorumlarınızı da bekliyorum efenim:)

anammm ne sorunlu kızım ben be:))
hep buraya sorunum için geliyormuşum gibi hissediyorum.öyle ya,en son diplomatik ilişki,flört,evlilik durumları konusunda fikirlerimi beyan etmiştim.neme gerekse artık:))
kel başa şimşir tarak demezler de ne derler buna !



kısa tutmaya çalışacağım.umarım başarılı olurum :

-bakınız şimdi benim bir arkadaşım var.sosyal olarak görüştüğüm bir arkadaş.kendisiyle uzun süreden beri tanışmaktayız.şiir dinletilerine,şiir okuma günlerine çoğu zaman o da gider.Orda karşılaşırız.Uşak da küçük bir yer ya ,sık sık caddede görürüm.Çok iyi niyetli,kendini çok iyi yetiştirmiş,okumayı seven,kültürel birikimi olan bir insan bu arkadaşım.dört senelik de lisans iktisat mezunu.ama nasıl desem görünümü biraz sakil ve pejmurde.duruşu kambur .kendine güvensiz duruyor.Konuşması da aynı keza.Ama farkındayım ki ,iyi yerlerlerde olması gereken,farkındalığı yüksek biri.Ama bu duruşu ,bu giyinişi ,konuşmasının ezikliği beş para etmeyen bazı insanların onu ezmesine yol açıyor.ve ben gerçekten bu arkadaşım için çok üzülüyorum.
insanların kılığına kıyafetine göre değerlendirip ,insana üstüyle başıyla değer verenlerden olduğumu düşünmüyorum.ama takdir edersiniz ki ,iş ararken,iş başvurularında ,sosyal yaşamda olsun bu tür şeyler önem kazanabiliyor.Onun hakettiği yerde olması için de onun özgüvenini sağlamasını istiyorum.yani çok iyi şeyler olmasa bile,yeterince iyilerden olması gibi.bazen düşündüklerimle çelişiyor gibi olabilirim ama gerçek de böyle.ayy ,kendimi bir an çok şeyy hissettiim..şey işte etiketçi,kibirli gibi..off neyse sadede geleyim...arkadaş kaç günlerden beri sakil ,üzerinde emanet gibi duran bir kazakla çıkıp geliyor şiir akşamlarına.geçen de hava çok soğuktu mesela.herkes kışlık pardesüsü giymeye başlamıştı.Şu iki üç gün gündüz güneşli ama akşamlar serin.Düşünün bu arkadaş üzerine kaban giymiyor.üstüne üstlük de konuşurken karşımda titriyor üşümekten.
acaba var da mı giymiyor,daha erken mi diye giymiyor ;yoksa yok da mı ondan mı giymiyor!Soramıyorum da.Çok nazik konular bunlar.ya incitirsem diye çekiniyorum.Belki üzerim onu diye.Kızar mı bilmem. ama bana bir şey demez belki ama, sonra kafasına da takar.yoksa ,ona hediye mediye anlamında bir şey yapmak istiyorum.Arkadaşı da pek yok.Arkadaş ortamına koyarım diyorum.Ama sonra beni yanlış anlar mı,bu kız bana yazıyor diye,ümit vermiş olur muyum!Kendisine acınmış gibi hisseder mi ? ne yapsam bilemedim.Ortak bir abimiz var.ben belki soramam yaşımız yakın ,karşı cins olduğu için ama o abiye söylesem beni yanlış anlar mı acaba?
Ama bu durumu da yakından birine açmak istemiyorum.bak bak alicenaplık gösteriyor ,gösteriş  yapar gibi sanki :(
diğer yandan kayıtsız kalmak istemiyorum.2005 yılı temmuzunda annesini kaybetmiş.biraz ondan galiba, hayattan bir umudu kalmamış gibi cümleler kuruyor.Sanırım o durumu aşamamış.Anne de ölünce kendini bırakmış.biraz konuştuk geçen gün ama ileri gitmek istemedim.Biraz kendi yaşadığımdan dem vurdum,benzer şeyleri yaşamış ve düşünmüşüz.Anlatırken biraz öyle dem vurdum. Ama ne kadar yararlı oldum tartışılır.ne yapsam ki?bir akıl verseniz diyordum:(
gerçekten çok iyi,çok efendi,kendini yetiştirmiş bir doygunluğu var....
durumu yeterince arzettim galiba.kendi blogumda da yazayım diyordum ama benim blog bugünlerde burdaki çevrem tarafından afişe olduğu için belki bakar ,okur diye tedirgin oldum.

****

diğer konum ise bayanların işi,

uşak' a yakın iller çapında kısa bir piyasa araştırması yapıyorumm.malum burası bizim küçük ya.bazen istediğimiz bir bot ,çizme,ayakkabının fiyatı tuzlu olabiliyor.Biliyorum ki hepimiz bayanız,en azından az çok ilgilenmişliğimiz var.belki görürsünüz filan.Kısa bot almak istiyorum.Yakın illerdeki spor hem de klasik tarzda olan renkli bir bot almak istiyorum.Aşağı yukarı fiyatına kaç diyorlardı ,sorduğunuzda?
Mesela İzmir,mesela başka bir il,aklıma gelmiyor şimdi ?
biliyorum biraz eksantirik tuhaf bir konu oldu ama neden sorulmasın ki,herşeyin bir ilki vardır diye sorayım dedim.burdan almak için acele etmeyeyim ,giderim öyle alayım diye düşündüm.  mesela kısa bot için kaç diyorlar,çizme için kaç diyorlar?Hangi alışveriş merkezini,hangi semti,hangi mağazayı tercih edersiniz ,hem kalite hem uygun olması için ?aynı fiyatsa aşağı yukarı birbirine tekabül ederse hiç de çıkmayacağım yola:)))


Bu bot benim istediğimi ,stilimi,zevkimi yansıtıyor.Bu açık renk de güzel ama  benim  almayı düşündüğüm renk  kırmızı  hatta bordo ve yeşil tonları işte.Yandan fermuar olursa daha kullanışlı olur gibi geliyor.

Bu da annem için düşündüğüm bot.Tabi ona çizme de olabilir.iki renkli olabilir.çünkü çantası acı kahve ve taba renginde.Acı kahve siyah gibi görünüyor.Herşeyle uyum sağlıyor malumunuz:-)


*****







üçüncü konum ise,

bildiğiniz,yakın çevrenizden duyduğunuz,Uşak'ın yakınlarında iyi bir doktor ,cerrah bilgisine ihtiyacım var.Çene eklemi rahatsızlıkları,çene cerrahisi için.Konak Diş hastanesini öneriyor musunuz?öneriyorsanız hangi doktor uygun olur.Çevrenizde bir bilen varsa bana bu konuda bilgi verip yardımcı olursanız sevineceğim.

Ee Şükriye bu ! Nerde ne söyleyeceği belli olmayangiller familyasından.düşündüm taşındım filörtü şunu bunu konuşuyoruz,yazıyoruz,bunu niye sormayayım dedim...



Aaahhh ah, bu arada yarın tüyap kitap fuarı açılıyor...ben yine buralardayım...giderseniz benden selam..benim yerime de gezin olur mu ?

Sizi seviyorum

öpüldünüz şekerler :-))

Umut

Pek Sevgili Bütün Kızlar,
Hadi artık daha sık toplanın, ben de geldim:) Gelişimin ve sizlerle ilk buluşmamızın şerefine sizlerle kendi blogumdaki ilk yazımı paylaşmak istedim.
Herkese mutlu, musmutlu bir haftasonu dilerim...
Umutlu kalın,
Pia.


Umut
Bazen bir karmaşadır gider... Hislerin ve mantığın çapraz bağlarla düğümlenir. Kararsızlık hüküm sürer beyninin her bölgesinde. Mesela tam birini unutacakken bir şarkı çalar derinden ve unutmadan öylece kalakalırsın. Suskunluğunda o şarkıyı haykırırsın. Zamanla acı veren bir anıya dönüşür ve bu yüzden  daha sonraları duymaz olursun o melodiyi. 

Ve zaman; bazen dalga dalga, bazen gürül gürül, bazen de dümdüz akar gider. Kaç yelkovan, kaç akrebi yendi? Bilemezsin!

Tam bir adım öne geçmek istersin; öyle bir korku sarar ki tüm benliğini... Dudakların kilit olsa da, beynin de milyarlarca hücrede milyarlarca kaygı zonklar. Acı tam nerede? Bilemezsin! 

Farkındalık sahibi oldukça hüzün pusar bir mevzide ve o yersiz yurtsuz acı izin verir gülüşlere. Gülüşler tam olarak kime? Bilemezsin!

Ancak bilirsin ki, herkes payına düşeni atar bohçasına. İnanırsın ki, mutluluk bir yerlerden öylece düşüverir gözbebeğine. Bu yüzden kararsızlık geçer, yeni bir maceraya açılır kucak kucak kolların... Bilemezsin eksiğini gediğini ama sadece yaşarsın ve hayat verirsin yine.

8 Kasım 2012 Perşembe

bloggerlara özel bir de sözlüğümüz varmış..



iyakşamlar.
aslına bakarsanız uzun zamandır bi sözlüğümüz var
ama arada hatırlatmayı yararlı buluyorum.
zira sözlük dutluğa döndü,
uğrayanı yok..

bi de bilmeyen arkadaşlar vardır şeysiyle(:

 

illuminati mii? oyun mu kartlarıı?

az önce bir anda
beş dakikalık bir sessizliğe büründüm
telaş yaptılar öldüm sandılar falan.
(şaka şaka yapmadılar öyle bişy,
çok soğukkanlı onlar:)
o site senin bu site benim dolaşırken
illuminati kartlarını gördüm
1995 yılında oyun kartı olarak satışa sunulmuş
ben altı yaşındayken.
yani dünyada daha tuvalet eğitimini almamış
onca insan ufağı varken
adamlar neler planlamış yavu..
hemen fatemeyi çağırdım
koş kız koş bak neler varmış diye.
önceden yapacaklarının sinyalini vermişler,
hatta ne sinyali,
anten takmışlar.
 
kartları size görseteyim de ağzınız yere düşsün
(ben yeni gördüm düştü valla.
hala insanların böyle şeyler yapabileceğine inanamıyorum)
gerçekleşmiş olanlara bi bakalım






bi de bizi beklediğini söylediklerine;


daha da neler neler..
google it beybi!
 
 
 
 
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

... BÜTÜN KIZLAR TOPLANDIK ... Template by Ipietoon Cute Blog Design and Waterpark Gambang